Can-ü ten kafesinden göğe yükselirken şehvet yeli, kim olsa tutamaz bir garip ene’nin taşkın şevket suretini…
Sevda
rüzgârı esmeye görsün hele, kasıp kavurur da şiddetinden duramaz kimse önünde.
Bakmaz gözyaşına, yalvarmalara… Şehvet ile hevâ bir araya geldiği anda, kim
çıkarsa çıksın karşısına, sürükleyip atar anız sapları gibi bir uçtan bir uca.
Uçurur salar toprağa. Yer- gök anız olur, anız kokar… Kimse kurtulamaz yakmadan
ekin artığından. Yanmış tenin susuz iştiyakını kırmaya bir tek balyoz yeter
sonradan.
Mermeri
kayadan oyan neydi? Neydi çatlatan sessizce? Görünmez tozdu o. Sert
kayalıkların arasına sızıp genişleyen usulca, gizlice büyüyen sonra… Daha kimse
varamadan farkına, görünmez kıvılcımıyla patlayıveren bir anda. Bir tutam
çatlatma tozu ile yerle bir oluverir böylece koskoca mermer kaya…
Koskoca kaya
bir tozdan çatlar da, insanoğlu çatlamaz mı? Çatlar elbette o da. Hırsından,
hasetinden çatlar, kıskançlığından en çok da aşk zannettiği sahip olma
arzusundan.
Feride,
bütün gece uzaktan setrettiği Feyzan’a tutulmuştu adeta. Odun kesişini, olta
yapışını izlemişti onun. Güçlü, kuvvetli bir erkekti. Çalışkan ve çevikti
Feyzan. Görünmemek için ormandaki koca bir çınarın kovuğunda saklanmıştı önce
Feride. O kadar sıskaydı ki, sonradan tırmandığı ağaç dallarının arasına
gizlenip kalmıştı.
Feyzan’ın
başkasına ait oluşu, Seylâb’a duyduğu aşk, biricik kızları Gün’e duyduğu
babalık sevgisinin Feride için hiçbir önemi yoktu. Acun ilindeki ilk âşktı
Seylâb ile Feyzan’ınkisi. Dillere destan olmuş idi. Acun ilinde daha önce hiç
kimse, hiç kimseyi böylesi bir aşkla sevmemişti. Belki de bu yüzden göze
gelmişlerdi.
Feride on
sekizindeydi daha. Çok gençti, toy bir kısrak kadar arzuluydu. Acun ilindeki
kadınlar, Seylâb’ın yirmi birinde, ikinci bebesine gebe kalışını konuşuyordu
aralarında. Feyzan’ın soyu için karısının oğlan doğurmasını umuyorlardı. Gün
kızın üzerine bir de oğlan doğurdu muydu Seylâb, Feyzan’ın artık değme
keyfineydi…
Feride
yalnız bir kızdı. Annesi beş yaşındayken sıtmadan ölmüştü. Üç ablası ve bir
ağabeyinden sonra doğmuştu. Kendinden üç yaş küçük bir erkek kardeşi vardı. Ona
hep ablalık yapmıştı. Bir tek kardeşini severdi hayatta. Babası onu dövmesin
diye hep arkasına gizlerdi. Çok sinirliydi babası. Kardeşleri evlenip
gitmişlerdi evden birer birer. Yaşlı babasına bakmak istemezdi Feride,
avlanamıyordu ya artık, üstüne üstlük bir de yiyecek istiyordu durmadan. Bir
tas çorba neyine yetmiyordu. Kardeşini de alıp gitmek istemişti bir zaman.
Ormanda ev yapabilseydi kendine durmayacaktı bir dakika Acun ilinde.
Seylab’ı
oldum olası sevmezdi Feride, ondan daha güzel değildi ama daha gençti. Gebe bir
kadın hele bir de bebesi varsa, yarım bir kadın sayılırdı. Yani Feyzan’ı elde
etmenin tam sırasıydı. Harekete geçmeliydi artık. Bütün gece düşündü Feride.
Avı için tuzak kurmalıydı. Feyzan’ın yaptığı gibi tıpkı…
Feyzan gölün
kenarına, salkım söğütlerin altına kurmuştu kampını. Sazan balığı avlamaktı
amacı. Bütün gece, sarmaşıklardan ağ örmüştü kendine. Topladığı solucanlardan
yem yapacaktı. Oltasını da yemlere göre hazırladı. Ateşin çevresini korunaklı
kıldı önce. Düzleyip toprağı, yatak yaptı kendine. Birkaç yırtıcı hayvan
dışında güvenliydi aslında burası. Bir tek kartaldan çekiniyordu Feyzan. Şahit
dağında yaşayan kartalın yavrusu yeni çıkmıştı yumurtadan. İlk çıkan yavrunun
sonra gelen kardeşlerini öldürdüğünü biliyordu Feyzan. Şahit dağındaki
yuvasından birkaç dakika içinde uçup gelebilir, avını daha o tutmadan kapıp
gidebilirdi. İşte bu yüzden bekleyecekti, ilk sırayı kartala verecekti.
Sabahın ilk
ışıklarıyla girdi gölün içine Feyzan, sarmaşıklardan ördüğü tuzağı yerleştirdi
göle, başladı beklemeye. Sazanlar bütün geceyi gölün dibinde geçirince,
güneşlenmek için çıkarlardı gölün üstüne. İşte tam o anı bekliyordu Feyzan. Bir
bekleyen daha vardı uzaktan. Koca kanatları, keskin gözleriyle uçup geldi Şahit
dağından baba kartal, tıpkı beklediği gibi ilk sazanı kapıp uçup gitti. Bir oh
çekti o vakit Feyzan. Bir süre görünmezdi daha, hemen daldı göle, çekti zokayı,
uzattı kamıştan oltayı. Gölün üstü cıvıl cıvıldı balıktan. Ah bir tanesi düşse
tuzağa, diye geçirirken içinden, üç tane düştü aniden. Bir hamlede kavradı ucu,
hızla çekti ağı, oltayı saldı yeniden. Anlaşılan bereketli bir gün olacaktı…
Ava giden
avcı avlanırsa, ne av kalır ne de avcı ortada…
Saklandığı
kovuktan ortaya çıkan Feride, planını uygulamak için önce giysilerini çıkarttı,
sonra gölün soğuk sularına kendini bıraktı…
II.Bölümün Sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder