25 Mart 2017 Cumartesi

BÜYÜKLERE MASALLAR / SEYLÂB İLE FEYZAN- IV. Bölüm

       Ten-i âdemdeki can bil ki edeptir.
     Dil ü çeşm-i beşerin nuru edeptir.
     Edebi olmayan âdem değil adem,
     Ayıran âdemi hayvandan edeptir.
     Kenan Rıfai

Olan ile olacağın serencamı ezelden bellidir ya, yine de bakmak gerekir usûle bir kere daha. Kul Hak karşısında divana durduğunda, ayıpları, kusurları dökülürken ortalığa, yüzünü utanç maskesiyle kapatırken işte bu usûl çıkacaktır ortaya. Hor görmek, eziyet etmek yoktur edepte. Tevazu her yaratılana duyulandır, karıncadan hallice file meftun olandır Yaradan hürmetine. Edep öyle bir öğretmendir ki, günahkâra da zalime de dokunduğunda nur-u aksetmeli aynasına. Ki âlimi arif kılan kaynak belli ola…
Feride gölde o kadar uzun süre kalmıştı ki, soğuktan hiçbir uzvunu hissedemez olmuştu. Mayıs güneşi onu ısıtmaya yetmemişti… Tam zamanında bağırmıştı aslında. Böylece hem donmaktan kurtulmuş hem de Feyzan’ın geri dönmesini sağlamıştı işte. Feyzan onu kurtaracaktı ve kendini onun kollarına bırakacaktı artık. Genç sağlıklı bir erkekti Feyzan. Onu kurtarmaya geldiğinde, ıslak, çıplak tenine dokunduğunda bütün arzularına kavuşacaktı Feride. Günah bir kere işlendi mi artık gerisi gelirdi. Sadece bir kez uymuştu Şeytan’a Âdem, bu ona yetmişti… Feride zafer ve şehvet sarhoşluğuyla hareketsiz bıraktı kendini gölün sularına.
Feyzan, paçalarını sıvayıp ayakkabılarını çıkardı ilkin. Mesafe çok uzak sayılmazdı aslında. Feride kızın ayağına bir şey battığı ya da bir hayvanın ısırdığı geldi ilk aklına. Hemen bıçağını çıkardı. Oltasını eline alıp suya daldı. Hiç kımıldamıyordu Feride, ama ölmüş olamazdı. Az önce daha yardım istemiş, avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Bir anlam veremedi Feyzan. Gölün soğuk suları vücudunu ürpertti. Daha fazla yürüyemezdi, yüzmesi gerekecekti. Göz ucuyla mesafeyi tarttı ve elindeki oltayı Feride kıza doğru fırlattı. Oltanın iğnesi genç kızın göğsüne batınca, can havliyle bağırdı Feride.
-          “ Ne yapıyorsun be?” Hiç beklemediği bu hareket durdurdu Feyzan’ı.
-          “ Asıl sen ne yapıyorsun burada?”  Diye bağırdı Feyzan.
Ne diyeceğini bilemedi Feride. Çok kızgındı, hem canı yanmış hem de bütün oyunu bozulmuştu. Üstelik ne diyeceğini de bilemedi. Üste çıkması gerekiyordu durumu kurtarmak için.
-          “ Yıkanıyorum görmüyor musun?”
-          “ Az önce niye bağırdın o zaman? Niye yardım et diye çağırdın, deli misin sen?”
-          “Ben mi bağırdım, ben mi çağırdım seni. Yalan söyleme, hem çıplağım görmüyor musun? Nasıl çağırabilirim ki seni? Sen beni rahatsız ettin asıl, canımı acıttın hem de. Bak iğnenin yerine, tam şuram kanıyor.” Deyip göğünün ortasını gösterdi Feyzan’a.”
-          Git işine be, belasın sen… Hadi sen de, ne halin varsa gör, deli kadın.” Diyerek geri döndü kıyıya yürüdü Feyzan. La Havle çekti. Çok sinirlenmişti. Hem yolundan etmişti kendisini, hem çağırmış hem de kafa tutmuştu. Öfkesinden elindeki oltayı ortadan ikiye kırdı. Delirmişti adeta. Oltadan kalan yarımları da kırdı attı Feyzan. Kıyıya vardı, ayakları çok üşümüştü. Üstelik ıslanmıştı. Kendine kızdı sonra. “ Bırak gebersin. Sana ne işte, ne karışıyorsun el âlemin işine?” diye söylendi kendi kendince. Ayakkabıları eline aldı, ayakları kuruyunca giyecekti. Sepetini ve balıkları kaptığı gibi ormana daldı.


Feride gölün ortasında bir başına kala kaldı. 

4. Bölümün Sonu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder